GÖNÜL KÖPRÜLERİ
Yıllarca aramızdaki bağların neler olduğunu bilmeden yaşamış, birbirimizle olan beşeri münasebetlerimizde hep dünyevi menfaatler aramışız. Karşımızdaki insanın bize menfaat getirecek herhangi bir faaliyette bulunmasını istemiş, eğer öyle bir münasebet bahis mevzu değilse ilişkilerimizi kesmişiz ya da ilişkilerimizin zayıf kalmasını sağlamışız. Zamanla neleri kaybettiğimizin farkına varamamış, kaybettiklerimizin değerini dahi anlamamışız. Sevgi bunların en başında gelen bir değer değil midir? Hoşgörünün kaynağı olan sevgi kalplerin birleşmesini sağlayan bir gönül köprüsü değil midir?
Sevgi ve hoşgörü ovasında gönül huzuru içerisinde seyahat etmemiz gerekirken, dolambaçlı ve bir o kadar da yorucu olan meşakkat rampalarına tırmanmaya çalışmış, onun yorgunluğunu üzerimizden atamadan yeni bir hazımsızlık rampasına tırmanmaya çalışmışız. İnsanoğlunun hamuru sevgi ile yoğrulmuş, benliği sevgi ile kurulmuş, kalbi hoşgörü ile serinlemiş, fikri ve düşünceleri hoşgörü ortamında şekillenmiştir. Yıllarca bizler de bu düşüncelerden habersiz ağlamışız da niçin ağladığımızın farkına varamamışız. Biraz düşündüğümüzde binbir fenalığın kol gezdiği şu fevkalede kirlenmiş dünyada her zaman temiz kalabilmiş bir şey varsa o da sevgidir. Onca solan gülendam şeylerin yanında hiç renk atmadan, özelliğini kaybetmeden hala canlılığını koruyan, güzellik ve cazibesini kaybetmeyen bir dilber varsa o da sevgidir. Tırmanmaya çalıştığımız rampalarda kaybettiklerimiz geçmişte kalmıştır. Önemli olan kaybettiklerimize değil, kazanacaklarımıza bakarak geleceğimizi şekillendirmemiz, geleceğimizi şekillendirirken de sevginin yaşatan bir iksir olduğunu, insanın sevgiyle yaşadığını, sevgiyle mutlu olduğunu insanlık sözlüğünde sevginin bizim canımız olduğunu hatırlamamızdır.
Sosyal hayatımızın devamında bazı olumlu şeyleri beklerken olumsuzluklarla karşılaşabiliriz. Karşılaştığımız şeyler hayatımızda olumlu bir değişiklik yaptığında kendimizle gurur duyar, olumsuzluk karşısında kadere lanet ederiz. Oysa kader insan iradesinin dışında tecelli eden bir olgudur. Şekillenmesine bizler hareket ve davranışlarımızla katkıda bulunuruz. Necip Fazıl Kısakürek bunu dizeleriyle çok güzel ifade etmiştir:
Kader beyaz kağıda sütle yazılmış yazı
Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı
Hal böyleyken bile bizler isyana yönelmede tereddüt etmeyiz. Bilmediğimiz ya da bilmek istemediğimiz şey sadece kadere rıza göstermektir. Kaynağının sevgi ve hoşgörü olduğunu bilmediğimizden isyan boyutuna savrularak gayyalara yuvarlanıp gitmekteyiz. Sevgisizliğin ve hoşgörüsüzlüğün bedelini ödediğimiz şu günlerde, geçmişi şöyle bir muhasebe ettiğimizde neleri kaybettiğimizi hatırlamamız, kaybettiklerimizi yeniden kazanma imkanına sahip olabileceğimizin hesabını yapmamız acaba çok mu zordur? İncir çekirdeğini doldurmayan meseleler yüzünden kalbini kırdığımız dostlarımız kendimizi mutlu etmek uğruna başkalarının malına uzattığımız ellerimiz, hayatımızın baharında bizleri hapishane kapılarına iten hatalarımız veya kötü dostlarımız sebebiyle başımıza gelen bela ve musibetlerin kaynağı sevgi ve hoşgörü ortamından uzak olmamız değil midir? Oysa sevgi silâhına sahip olan birinin başka silâha ihtiyaç duymayacağını düşünerek, sevginin; silâh namlusundan çıkan bir mermi ve top güllesini bile tesirsiz hale getirecek kadar güçlü olduğunu anlayabiliriz.
Geçmiş geçmişte kalmıştır. Bize düşen geçmişi geçmişte bırakıp bundan sonraki hayatımıza bakmaktır. Bugüne kadar yaptığımız hatalarımızı tamir ederek kalp kazanmaya, kalp kazanmaktan dost kazanmaya yönelerek yıllardır ihmal ettiğimiz tahrip olmuş gönül köprülerimizi tamir etmeye yönelebiliriz. Muhabbet rahlesi önünde diz çöküp ömrünü sevgi meşk etmeye adamış talihliler hiçbir zaman sözlüklerinde kine, nefrete, gayz ve komploya yer vermemiş, hayatları pahasına da olsa düşmanlığa baş vurmamışlardır. Çünkü onların muhabbetle iki büklüm olmuş boyunları her zaman sevgiye selam durmuş ve sevgiden başkasına kıyam etmemiştir. Bunlar birer sevgi küheylanı gibi şahlandıklarından; düşmanlık duygusu, saklanacak in aramaya durmuş, nefret; gayzından çatlamış, kin öldüren bir yutkunmaya dönüşmüş, komplo; gelip sahibinin boynuna dolanmıştır. Unutmamamız gereken bir şey var ki sevgi, en saf altınla bile tartılsa ağır gelir. Altın da gümüş de değişik borsalarda değer kaybedebilir ama sevginin kapıları her zaman olumsuzluklara kapalıdır. Hiçbir harici müdahale onun iç ahengini bozamaz. Sevgi, sancağının önünde dalgalandığı kalelerin kan dökülmeden fethedilmesi, sevgi askerlerinin ulaşabildiği yerlerdeki sultanların muhabbet çerisinin sıradan birer neferi haline gelmesi ile gücünü göstermiştir.
O zaman gelin hep birlikte buz gibi soğuk olduğu iddia edilen hapishane duvarlarını sevgi ve hoşgörü dantelleriyle nakış nakış, desen desen işleyelim ki, yıllarca ağlamamıza sebep olanlar yaptıkları hatanın farkına varmanın aczi ve pişmanlığı içerisinde, başlarını önlerine eğerek bizlerden af dilesinler ve bizler de onlara tahrip olmuş gönül köprülerimizi tamir ederek; yeni yollar, köprüler yapacağımızın mesajlarını verelim.
Mustafa İbiş
2. Müdür
Sivas E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu